Pages

İYİ, KÖTÜ VE FEKKU RAGABE


İYİ, KÖTÜ VE FEKKU RAGABE
İnsan arayışı erken yaşlarda başlar. İnsanın önüne iki yol çıkar. Birisi vicdan, sevgi, barış, hoşgörü temelli iyilik yolu; diğeri ise şiddet, öfke, kavga, kamplaşma, ötekileştirme, partileşme, cinayete dayalı kötülük yolu.

Kötülülüğün tanımını yapmak gerekirse o saldırgan olandır. Kuduz köpek gibi vahşi doğanın refklekslerine ayak uydurur. Amaçsızca havlar, nedensizce saldırır. Kendi cinsi dışındakileri düşman beller. Bu da insandan çok hayvani reflekslerdir. Öfkenin en uç notkası rituel ayinler arasında vahşileşmiş satanizme kadar yükselirken diğer yanı kendine iyilik yolundan kelimeler kapıp, süslenerek özgürlük savaşçıları gibi eşkiyalaşmış light/soft kötülüklere kadar uzanır. Aslında zarar vermenin temelinde yatan tek şey 'kötülüktür'. Karşısındakine zarar vermek sadece nefs-i müdafaa anında meşruiyet kazanır. Bu sebepten karşı koyma, baş kaldırma, direnme gibi refleksler dışındaki tüm saldırgan mücadelelerin temelinde 'kötülük' yatar. Militarizm bu hastalığın en büyük virüsüdür. Kötülüğün satanizmden dogmasal anarşiye, fanatik dinci terörizminden militarizme, kapitalizm gibi kurumsallaşmış odaklardan, emperyalizme kadar derin ve çok geniş bir seyri vardır. Bu seyir içerisinde çevrede her statüden her sınıftan her cinsten insanın kötülük ile munasır olduğu görmek mümkündür. Öfkenin ve tahammülsüzlüğün ulaştığı en uç noktalardan biri olan Faşizm, törensel-geleneksel kötülüğü sistematik anlamda doğurur.

İyiliğin tanımını yapmak çok daha kolaydır. Tıpkı iyi olmanın, kötü olmaktan daha kolay olduğu gibi. İyilerin temel prensipleri sevgi ve hoşgörüye dayanır. Empatiyi birinci iletişim aracı olarak kullanan iyiler, çevresiyle pozitif diyalog kurma gayesi içerisindedir. Kamplaşmacı, partileşmeci mücadelenin aksine tüm insanlığı kucaklayıcı hem kollektivist hem induvidualist mentaliteye sahiplerdir. İnançları, gelenekleri, aktöreleri de vardır. Fakat bunların temeli insanlığa karşı sorumluluk bilinci içeren anlamında kutsal olan şeylerdir. Sahip oldukları inanç, gelenek veya töreler üzerinden bir başkası üzerinde baskı kurmaz, dayatmacı rol oynamaz ya da hüküm vermezler. Çünkü iyiliğin temelinde 'barış' yatmaktadır. İyilik, insanın yaratılışında meyil etmesi gereken yöndür. Zira hayvan ilâ insanı ayıran temel odak, insanın iyiliğe akledebilme yeteneğidir. İyiliğe yaklaşan, yanaşan insan kendi evrimini hızlandırmış olur. Şüphe yoktur ki onlar yani ruhunun ve yüreğinin en derininde her dâim iyilik yatanlar, asla saldırmazlar, can yakmaz, acı çektirmez, can almaz, işkence etmezler. İyilerin saldırı refleksleri sadece kendilerini müdafaa etmek için harekete geçer.

Tanrı ve Din inancı iyilerde de kötülerde de mevcuttur. İyiliğin en uç noktasına ulaşmış insandan, kötülüğün en şiddetli noktasına ulaşmış insana kadar herkesin bir Tanrısı ve inancı vardır. İnsanoğlu eğer gelenekten gelme bir din inancına sahip olmasaydı dâhi bunu mutlak hükümle kendisi yaratırdı. İnanç ve fanatizmden yoksun bir hayat yaşamak insanın tabiatına aykırıdır. Tek ve mutlak güç sahibi, sonsuz kâinatın sonsuz gizemdeki yaratıcısı, yüce ve aşkın Allah'a hem kötüler hem de iyiler inanmaktadır. Fakat Allah'ı anlamak ve O'nun ve binlerce elçisinin öğretisini akletmek 'iyilere' has bir olgudur. İyiler O'nun mesajını yüreklerinin en derininde taşır ve barışın, sevginin, hoşgörünün, empatinin, vicdanın, fedakarlığın, dürüstlüğün, dayanışmanın, yardımlaşmanın insan ırkı içerisinde mutlak inşâsı için durmaksızın çalışırlar. Kötüler ise kimi zaman bilmeden kimi zaman ise kâsti anlamda/bilerek iyilerin karşısında tüm öfke, şiddet ve vahşi donanımlarıyla mücadele ederler.

İyi ve kötü arasındaki mücadele ebedi ve ezelidir. İnsan tabiatı içerisindeki arayış/sorgu süreci de bu iki kutup arasında gelip gider. İnsan eğer vicdânının, aklının ve yüreğinin sesini dinlerse 'iyilik yolu' üzerine meyil eder. Bu seslerden uzaklaşıp geleneksele, ataya, dogmalara yönelirse kötülük yolunda adım adım ilerlemiş olur.
İşte tam bu noktadan sonra bizim yorumumuz devre giriyor. İyi ve kötü arasındaki ilk mücadele bizce Habil ve Kabil ile başlamıştır. Kabil, kamplaşmacı, mülkiyetçi, sınırcı, ayrıştırıcı, şiddetsever, terörize, savaşçıl içeriğini donanmış ve kötülük yolunda ilerlemiştir. Vahyin, mutlak aklın, vicdânın ve yüreğin sesinden uzaklaşarak kötünün en şiddetli noktasına ulaşmış ve kardeş katili olmuştur. Hâbil ise ölümü gerçekleştiği ana kadar barışçı, sevgili, vicdânlı, birleştirici, mülksüz, sınırlaşmaya karşı bir tavır sergilemiş, direnemeden iyiliğin ilk şehiti olmuştur. Bize düşen görev Hâbil, Adem ve onların peşisıra gelen milyonlarca belki milyarlarca iyinin izini sürmektir. Onları birebir tatbik etme zorunluluğu değil, başlı başına bir iyi olma alternatifine sahibiz. Bizler iyi olmakla yükümlü olanlarız. Barışın peşini asla ve asla bırakmayacağız.

BASKI 1
28.10.2010


btemplates

2 yorum:

Adsız dedi ki...

özet geç o.ç

Atilla Morçol dedi ki...

Tevhid,sevgi ve merhamed temelli bir dünya görüşü; beşeri Adem'in varisi kılar. Yani Beşerden İnsan'a yükselmedir bu. Habil gibi olmak! Meselenin özü bu! Kardeşi Kabil'in istikbarı karşısında masumiyyetini,sevgi ve merhametini koruyabilme fedakarlığı. Bunun bir başka versiyonunu Seyyidi Şüheda Huseyn ve yaranında görüyoruz.Zorlu Yokuşa tırmanmak bu olsa gerek!Güzel bir Yazıydı.Elinize sağlık. Bana bunları hatırlattı.

Yorum Gönder