Pages

2 yorum
2 yorum

İYİ, KÖTÜ VE FEKKU RAGABE


İYİ, KÖTÜ VE FEKKU RAGABE
İnsan arayışı erken yaşlarda başlar. İnsanın önüne iki yol çıkar. Birisi vicdan, sevgi, barış, hoşgörü temelli iyilik yolu; diğeri ise şiddet, öfke, kavga, kamplaşma, ötekileştirme, partileşme, cinayete dayalı kötülük yolu.

Kötülülüğün tanımını yapmak gerekirse o saldırgan olandır. Kuduz köpek gibi vahşi doğanın refklekslerine ayak uydurur. Amaçsızca havlar, nedensizce saldırır. Kendi cinsi dışındakileri düşman beller. Bu da insandan çok hayvani reflekslerdir. Öfkenin en uç notkası rituel ayinler arasında vahşileşmiş satanizme kadar yükselirken diğer yanı kendine iyilik yolundan kelimeler kapıp, süslenerek özgürlük savaşçıları gibi eşkiyalaşmış light/soft kötülüklere kadar uzanır. Aslında zarar vermenin temelinde yatan tek şey 'kötülüktür'. Karşısındakine zarar vermek sadece nefs-i müdafaa anında meşruiyet kazanır. Bu sebepten karşı koyma, baş kaldırma, direnme gibi refleksler dışındaki tüm saldırgan mücadelelerin temelinde 'kötülük' yatar. Militarizm bu hastalığın en büyük virüsüdür. Kötülüğün satanizmden dogmasal anarşiye, fanatik dinci terörizminden militarizme, kapitalizm gibi kurumsallaşmış odaklardan, emperyalizme kadar derin ve çok geniş bir seyri vardır. Bu seyir içerisinde çevrede her statüden her sınıftan her cinsten insanın kötülük ile munasır olduğu görmek mümkündür. Öfkenin ve tahammülsüzlüğün ulaştığı en uç noktalardan biri olan Faşizm, törensel-geleneksel kötülüğü sistematik anlamda doğurur.

İyiliğin tanımını yapmak çok daha kolaydır. Tıpkı iyi olmanın, kötü olmaktan daha kolay olduğu gibi. İyilerin temel prensipleri sevgi ve hoşgörüye dayanır. Empatiyi birinci iletişim aracı olarak kullanan iyiler, çevresiyle pozitif diyalog kurma gayesi içerisindedir. Kamplaşmacı, partileşmeci mücadelenin aksine tüm insanlığı kucaklayıcı hem kollektivist hem induvidualist mentaliteye sahiplerdir. İnançları, gelenekleri, aktöreleri de vardır. Fakat bunların temeli insanlığa karşı sorumluluk bilinci içeren anlamında kutsal olan şeylerdir. Sahip oldukları inanç, gelenek veya töreler üzerinden bir başkası üzerinde baskı kurmaz, dayatmacı rol oynamaz ya da hüküm vermezler. Çünkü iyiliğin temelinde 'barış' yatmaktadır. İyilik, insanın yaratılışında meyil etmesi gereken yöndür. Zira hayvan ilâ insanı ayıran temel odak, insanın iyiliğe akledebilme yeteneğidir. İyiliğe yaklaşan, yanaşan insan kendi evrimini hızlandırmış olur. Şüphe yoktur ki onlar yani ruhunun ve yüreğinin en derininde her dâim iyilik yatanlar, asla saldırmazlar, can yakmaz, acı çektirmez, can almaz, işkence etmezler. İyilerin saldırı refleksleri sadece kendilerini müdafaa etmek için harekete geçer.

Tanrı ve Din inancı iyilerde de kötülerde de mevcuttur. İyiliğin en uç noktasına ulaşmış insandan, kötülüğün en şiddetli noktasına ulaşmış insana kadar herkesin bir Tanrısı ve inancı vardır. İnsanoğlu eğer gelenekten gelme bir din inancına sahip olmasaydı dâhi bunu mutlak hükümle kendisi yaratırdı. İnanç ve fanatizmden yoksun bir hayat yaşamak insanın tabiatına aykırıdır. Tek ve mutlak güç sahibi, sonsuz kâinatın sonsuz gizemdeki yaratıcısı, yüce ve aşkın Allah'a hem kötüler hem de iyiler inanmaktadır. Fakat Allah'ı anlamak ve O'nun ve binlerce elçisinin öğretisini akletmek 'iyilere' has bir olgudur. İyiler O'nun mesajını yüreklerinin en derininde taşır ve barışın, sevginin, hoşgörünün, empatinin, vicdanın, fedakarlığın, dürüstlüğün, dayanışmanın, yardımlaşmanın insan ırkı içerisinde mutlak inşâsı için durmaksızın çalışırlar. Kötüler ise kimi zaman bilmeden kimi zaman ise kâsti anlamda/bilerek iyilerin karşısında tüm öfke, şiddet ve vahşi donanımlarıyla mücadele ederler.

İyi ve kötü arasındaki mücadele ebedi ve ezelidir. İnsan tabiatı içerisindeki arayış/sorgu süreci de bu iki kutup arasında gelip gider. İnsan eğer vicdânının, aklının ve yüreğinin sesini dinlerse 'iyilik yolu' üzerine meyil eder. Bu seslerden uzaklaşıp geleneksele, ataya, dogmalara yönelirse kötülük yolunda adım adım ilerlemiş olur.
İşte tam bu noktadan sonra bizim yorumumuz devre giriyor. İyi ve kötü arasındaki ilk mücadele bizce Habil ve Kabil ile başlamıştır. Kabil, kamplaşmacı, mülkiyetçi, sınırcı, ayrıştırıcı, şiddetsever, terörize, savaşçıl içeriğini donanmış ve kötülük yolunda ilerlemiştir. Vahyin, mutlak aklın, vicdânın ve yüreğin sesinden uzaklaşarak kötünün en şiddetli noktasına ulaşmış ve kardeş katili olmuştur. Hâbil ise ölümü gerçekleştiği ana kadar barışçı, sevgili, vicdânlı, birleştirici, mülksüz, sınırlaşmaya karşı bir tavır sergilemiş, direnemeden iyiliğin ilk şehiti olmuştur. Bize düşen görev Hâbil, Adem ve onların peşisıra gelen milyonlarca belki milyarlarca iyinin izini sürmektir. Onları birebir tatbik etme zorunluluğu değil, başlı başına bir iyi olma alternatifine sahibiz. Bizler iyi olmakla yükümlü olanlarız. Barışın peşini asla ve asla bırakmayacağız.

BASKI 1
28.10.2010


0 yorum

İnsanlık İçin Hala Umut Var: İnsan Olun!

Farkında mısınız ne haldesiniz? Ne farkınız var bir cansızdan? İnsan olduğunuzu hissettiren şey nedir size? Bandrollü bir 'mal'dan farkınız ne sizin? Ey insanlık sözümüz size, ne farkınız? Sistemin numaralandırdığı bireylersiniz sadece. İstediği zaman öldürülebilir, göç ettirilebilir, zindanlara atılabilir, savaşlara yollanabilir bireylersiniz. Bilgisayar oyunlarında yönlendirilebilen simülasyonlardan farkınız ne! Hissedebiliyor musunuz mesela? Düşünebiliyor musunuz? İnsanlık ne zaman "insan" olduğunu hissederse o zaman evrensel kölelik sisteminden kurtulur. Düşün, AKLET! Bir köle gibi yaşamaktansa aykırı ol sisteme ve dayattığı sistematiğe. Sonucu ne doğurur düşünme. Ne doğurursa doğursun seni bandrollü bir 'MAL'dan daha değerli kılar. Bu aykırılık hayatına mal olsa bile, cansız bedenin yeminler olsun ki şuanki bedenin çok daha canlıdır.

Nice arzın üstünde yürüyenler vardır ki ölülerdir, nice yaşayanlar ise toprak olmuştur. Onlar Yahya gibilerdir, Muhammedlerdir, İsalardır, Musalardır, Hüseyinlerdir.. Onlar ölmezler, onlara sakın ama sakın ölü demeyin! Onlar sonsuza dek yaşayacak olan sisteme aykırı 'insan'lardır. Onlar 'İNSAN'lardır. Sadece insanlar. Neden insan olmak bu kadar zor sizin için?

Bir yetimin gözyaşını duymaktır oysa, bir yoksulun açlığını hissetmektir insan olmak. Bir mustazafın yanında olup halini anlamaktır, bir yalnız kalmışa yoldaş olmaktır insan olmak. Bir arkadaş edinmektir, sevmektir birilerini. Herkesi kayıtsız şartsız sevmektir insan olmak. Herkesin iyiliğini düşünmektir. Nesi zor bunun? 
 
Sistemin hipnozu ne kadar güçlü ki yapmış olduğumuz herşey basit bir kısırdöngüden ibaret. Ömrü işten-eve geçenler, okulda boş kitaplarla uyutulanlar, camilere tıkılıp kalmış yaşlılar neyi amaçlıyor? Nedir bizim derdimiz? Biz neyiz ey insanlık! Neden bizi numaralandıranlar var, bizim hayatımızın tümünü onlar belirliyor. Neden onlar da bizim gibi iki ele iki ayağa sahipken kendilerini Tanrı yerine koyuyor ve neden biz bunlara bilmeden tapınıyoruz, ibadet ediyoruz, onları yüceltiyoruz!? 
 
Bu bezirgan saltanatını ve akılsız avamın içi boş kısırdöngülerini bir bir yıkmak için: Düşüneceğiz, bolca düşüneceğiz. Okuyacağız, okutacağız; kız çocuklarımıza İkra ismini vermekle kalmayıp tüm insanlığın çocuklarını kendi çocuğumuz gibi benimseyecek ve İKRA'ya çağıracağız. Hayatı okuyacağız, tekrar tekrar düşüneceğiz. Hayatımız hira olacak. Ve akledeceğiz. Vahiyle tanışacağız. Hiralardan çıkıp meydanlara umut çığlıklarıyla koşacağız. İkra isimli çocuklarımıza yepyeni bir umut hikayesi ikra ettirmek için. Onların ve tüm insanlığın kalbinde sevginin fethini ikame etmek için çılgınlar gibi koşacağız. Ve biz meydanlara varmadan kaçıp gidecek bizi etiketleyenler, bandrolcüler. Çünkü onlar asla HAKKIN karşısında duracak inanca ve fanatizme sahip değiller. Biz aklın, sevginin ve vicdanın cesur fedaileri olacağız. Kin beslemeden onları da seveceğiz, şeytani sistemlerinin fikri köleliklerinden onları da kurtaracağız!
 
Çünkü biz size birisi tokat attığında öbür yanağınızı da dönün diyen İsa'nın torunlarıyız.. Çünkü biz namaz kıldığında üstüne pislikler atılmasına rağmen sabreden ve o insanların ıslahı için miğdesine kramplar giren ve yine ve yine sabreden Muhammed'in çocuklarıyız. Biz Firavun'a bile hoş dille gidip dert anlatan Musa'nın çocuklarıyız. Ama yüreklerimizde zaman zaman tıpkı onlar gibi, "yıkın bu tapınakları!" diyen asi  bir ateş var. Bizi öldürmeye gelenler bizde dirilecek elbet. Bizi katletmeye gelenler, yoketmeye gelenleri diriltmek için sonuna kadar sabredeceğiz. Amma velakin bizler direnmeyi Allah'ın son peygamberinden öğrenenleriz de. Zulme ve zalime karşı duruşumuzda zerre taviz vermeyeceğiz.

Biz akledeceğiz ve kölelik zincirlerimizi kırıp atacağız. Fekku Ragabe çığlıklarımız Dünya'dan tüm kainata yayılacak. Hayalperest değiliz, Umut var edenleriz biz. Ne mutlu düşünüp akledenlere ve sistemin öngördüğü tutsaklık hayatına karşın erdemli, ahlaklı ve iyi bir hayatın sılasını duyanlara!

FEKKU RAGABE

0 yorum

Biz Kimiz

Biz Mekke'nin arka sokaklarından doğan ve dalga dalga yükselen isyan ateşi 'Fekku Ragabe' sesinin isimsiz vârisleriyiz. Zulüm karşısında dimdik kıyamda durmayı Yaratıcı'nın son elçisi olan Önderimiz Muhammed Peygamgerden alıyoruz. Dünyanın neresinde olursa olsun insana hatta hayvana ve tabiata yapılan tüm zulümlere karşı aktif mücadeleyi kaçınılmaz görenleriz.

Yüreklerimizde koskocaman bir dünya taşıyoruz. İşgal ve Sömürüden arınmış, Mutlak Barışın ve Sevginin hâkim olduğu sınırsız, sınıfsız, zorba yönetimlerin olmadığı bir dünya mümkün! Bunun için; yepyeni dünyalar yeni mutluluklar yeni ve sonsuz barışlar için umut ve mücadele ile vârolacağız. Sokaklarda atılan her bir çığlıkta biz olacağız, meydanlarda köleliğe ve sömürüye karşı öfkemizi kuşanıp kavgamızı sürdüreceğiz. Dünya'yı değiştirmek istiyoruz diyeceğiz bize gülenlere inat umut tebessümleriyle onları değiştireceğiz. Yürekleri kazanarak büyüteceğiz kavgamızı. Daha da büyüteceğiz kavgamızı. Biz isimsiz olacağız hep. Meydanlarda gözgöze gelen yeni dünya sevdalısı direnişçiler olacağız. Birbirimizi gözlerimizden ve öfkeli çığlıklarımızdan tanıyacağız. Tanıyacağız.. Çünkü her dâim meydanların içinde vârolarak yaşayacağız...

Kimiz Biz?
Biz vicdanın ve isyanın bastırılamayacan düzensiz kaotik sesiyiz.
Birgün birbirimizi bulacağız, biraraya geleceğiz ve kazanacağız,
BİZ KAZANACAK OLANLARIZ...

2 yorum

Mutlu Bayramlar


Bayramınızı geleneğin tam içinden, kısa mesaj formatıyla kutlar, bir sonraki bayramımızı adil, eşit, barışın egemen olduğu sınıfsız bir dünyada kutlamayı temenni ederiz.

Bir isyan haykırışı savur göklere, gelecek zamanlara umutlar getirsin, öyle içten öyle âsi, zalimlerin yüreğini titretsin. İyi bayramlar!

1 yorum

Binalar Yoketmenin Sembolüdür



http://www.facebook.com/video/video.php?v=104067382987322

Kimsenin yönetilmeye ihtiyacı yok! Sizi yönetmeye çalışan, tanrı komplekslileri ve sembollerini yokedin!

2 yorum

30 Ağustos Putlu Olsun!

Milli Mücadele, İşgalci Emperyalist Devletlere karşı halkın direniş insiyatifidir. Sütçü İmam'ın Maraş'ın ortasında zulme karşı başlattığı dalga dalga direniş halkası, Anadolu'nun her yerinde sesini yükseltmiştir. Osmanlı depolarından silah çalıp, işgalcilere karşı direnen onyedi yaşındaki bir gencin umududur Milli Mücadele. Özgürlük mücadelesi, bağımsızlık mücadelesidir.

Halk Emperyalizmden, sömürüden bileğinin gücüyle kurtulmuştur. Bu yüzden ismine Kurtuluş Savaşı denmiştir bu sürecin. Fakat hemen bir kaç yıl sonra direnişe hayatını vermiş insanları, genç, yaşlı ve kadın ayırt etmeden istiklal mahkemelerinde idam eden zihniyet, emperyalist işgalden daha vahşi daha korkunç bir işgalin sinyalini vermiştir. 30 Ağustos Zafer Bayramı? Neyin Zaferi? İttihatçı, Ergenekonist, Kemalist Oligarşinin mevcut sistemi devirmesinin zaferi. Savaşı kullanacak kadar aşağılık olan İttihatçı zihniyet, silahlı, silahsız tüm güçleriyle Osmanlı mentalitesini yerle bir etmiştir. İstiklal Mahkemesinde idam edilen onlarca masumun, düşünce suçlusunun(!) kanlarıyla bir devlet yükselmiştir. Düşünce şehitleri daha toprağa gömülmeden, insanlık tarihinden bu yana en büyük zulüm odağı devlet yeni bir isimle yükselmiştir Anadolu'nun üstünden. Çanakkale'de işgalcilere Türk kardeşiyle beraber kurşun sıkan Müslümanların, Kürtlerin, Ermenilerin, Arapların ve birçok azınlığın ezilip horlandığı yeni bir süreç başlamıştır. Türkiye Cumhuriyeti...

30 Ağustos, Ergenekon yapılanmasının sistemi kanlı, sert ve vahşi bir şekilde ele geçirmesinin kutlandığı bir gündür. 30 Ağustos, Kutlu değil Putlu Olmuştur yıllarca. Sistem putlaştırılmıştır. 7 yaşındaki çocukları ponponlaştırılarak, Kemalist tapınaklarda Sisteme ibadete zorlamıştır bu Devlet.

Fekku Ragabe sanal ve sivil insiyatifi olarak 30 Ağustosta şehirlerin merkezlerinden ara sokaklarına kadar her yerde 'Barış' sesinin yılmadan yorulmadan haykırılmasını temenni ediyoruz. Bir gün bu vahşi sistemlerin tümü yokolduğu zaman, göklerde uçurtmalar uçurarak kendi zafer bayramlarımızı kutlamak dileğiyle...

FEKKU RAGABE İNSİYATİFİ

0 yorum

T.C. İmamlarını İnsaniyet ve İslamiyet'e Davet Ediyoruz!

Bu Bildiri Haziran Ayının İlk Haftasında Fekku Ragabe tarafından mail gruplarında yayınlanmıştır. 4 Haziran Cuma Gününün akşamında haykırdığımız gerçeği tekrarlıyoruz! Din Adamlarını İNSANİYETE ve İSLAMİYETE davet ediyoruz!


31 Mayıs 2010 Tarihinde dünyanın farklı yerlerinden aktivistlerin ve insani yardım kuruluşlarının biraraya gelerek oluşturduğu yardım filosu, İsrail Devleti'nin deniz kuvvetleri tarafından hunharca, barbarca, korsanca basılarak onlarca insanın katledilmesiyle gündeme damgasını vurmuştur.

İsrail Terör Güçleri'nin uluslararası sularda Mavi Marmara gemisine yaptığı askeri müdahalede, insanlar acımasızca öldürülmüştür. Sivil bir insiyatif olan, sivillerin, kadınların, doktorların, basın emekçilerinin hatta çocukların bulunduğu gemide silah bulunmamaktadır. 10 tane İsrail askerini esir alan siviller, yaralı olanların tedavisini yapmış, İsrail askerlerinden ele geçirdikleri silahları denize atarak sivil direnişin süreceğini alenen ortaya koymuşlardır.

Tüm Dünya'nın tanık olduğu bu insanlık dışı terör olayının ve sivil direnişin ortasında, şehid düşen onlarca vicdan gönüllüsünün amacı Gazze'ye insani yardım götürmek idi. Gazze'de 2007 senesinden bu yana uygulanan despot, insanlık dışı, faşizan ambargonun getirdiklerini az da olsun tamir edebilmek ve bununla beraber ambargonun sonsuza dek kalkmasını sağlamaktı amaç. Mısır Hükümeti'nin Rafah sınır kapısını açarak ambargosunun biraz olsun yumuşamasıyla gemide mücadele veren aktivistlerin yola çıkarken arzuladıkları hedeflerine ulaşmalarına siyasal ve diplomatik anlamda başlanmıştır. Bu perspektifte Mısır'ın atmak zorunda kaldığı adım, Gazze'yi özgürlüğüne kavuşturacak yaptırımların başını çekecektir.

4 Haziran 2010 Cuma günü, Türkiye halkı için her cumadan farklı bir cuma anlamı taşıyordu. Gemide şehid olan Cevdet Kılıçlar'ın Bayezid Camii'nde cuma namazından sonra cenaze namazı kılınacaktı. Elinde olan veya olmayan sebepler ile cenaze namazına katılamayan binlerce insan, bugün farklı camilerde cuma namazına katılarak, hutbelerden insani birlik adına birleştirici mesajlar, İsrail Terörünü kınayan protestolar duymak için camilere akın etmişti. Fakat birçok camide İsrail'in uyguladığı terör saldırısıyla ilgili en ufak bir söz söylemekten bile kaçınan din adamlarının hutbelerden "Boşanmanın zararlı birşey olduğu" sözleri duyuldu. Sadece Türkiye'nin değil, İslam Coğrafyasının, Dünya Vicdanlarının tümünün bir olduğu, hayatını kaybeden vicdan gönüllüleriyle birleşen yüreklerin aynı attığı şu günlerde; Cuma Hutbelerinde boşanmamak üzerine telkinlerde bulunan Din adamları, Dinayet İşleri Başkanlığı ve Müftülük diye adlandırılan kurumların aslında halkın din algısına ne denli farklı olduklarını göstermişlerdir. Halkın çocukları Zalim İsrail'e karşı savaşırken, hutbelerde karma eğitimi eleştiren gerici imamların halkla aynı dini paylaştığı söylenemez. Din Adamlığı ortaçağın o karanlık günlerindeki statüsünden bir adım olsa ileride bir tavır sergileyememiştir. Milyonlarca vicdanın sesi olmayı başaramamış her Din Adamı, İsrail Terörizminin uyguladığı kontra propagandaya, karartma uygulamasına destek olmuştur. İsrail Devleti gemilerin yayını karartırken ne amaçla bunu yapıyorsa, hutbelerde boşanmak iyi değildir, karma eğitim kaldırılmalı diye hutbe veren din adamları da aynı amaçla bunu yapmaktadır.

Gündemden İslam dinini soyutlayanlar, dinin aslında cami denen minareli tapınakların arasında yaşanan mistizm rituellerinin tümünün isimlendirildiği bir inanış halini aldığını ispatlamıştır. İslam, Diyanet Kurumları ve boyunduruğundaki Din Adamlarının yaptıklarıyla bu hale getirilmiştir. Muhammed Peygamber'in getirdiği sosyal din anlayışı, zulme karşı mazlumun yanında olma mentalitesi, komşu açken tok yatmama şuuru ve teolojik doktrini yıkılmış; yerini namaz, tesbih, zikir gibi törensel ritueller içinde boğulup, topluma kendini kör etmiş bir din algısı yaratılmıştır.

Bu noktada Allah'ın elçileriyle tebliğ ettiği din anlayışına, son elçi Muhammed (a.s.) 'ın getirdiği sosyal din mücadelesine biat eden müslümanlar, vicdan sahipleri insanlar, merhametliler, sevgililer olarak din adamlarının tekelinde tahrif olan Din mentalitesine ve bu mentaliteye boyun eğen, hizmet eden tüm kişilere karşı olduğumuzu beyan ediyoruz. Yaşasın son elçi Muhammed (a.s.) Peygamberin mücadelesi, Yaşasın Filistin Direnişi, Yaşasın Gazze Direnişi, Yaşasın Mavi Marmara Direnişi!

Dipnot: İstanbul Mütfülüğü'nün kendi web sitesinden yayınlamış olduğu "Boşanma" temalı cuma hutbesine uymayarak, İsrail'in terörist politikasını şiddetle eleştiren İmam ve Din adamları, yapmış olduğumuz bildirideki protestodan münezzehtir.

FEKKU RAGABE İNSİYATİFİ



(Bu bildiri Cuma Namazlarında yine İslam Algısından uzak hutbeler veren Diyanet İmamlarının tavrının değişmemesi üzerine tekraren yayınlanmıştır.)

2 yorum

İslam ve İsyan


Geleneksel Din anlayışında "isyan" kelimesi her zaman  insanın üzüntü ve ızdıraplardan dolayı Tanrısal Otorite'ye karşı başkaldırması olarak lanse edilmiştir. Bunda en büyük etken Dîn'in kurumsallaşması, tüm din elçilerinin (peygamberlerin) yaptığı devrimlerin zamanla sistematik ve geleneği içeren bir din kültü halini almasından kaynaklanmaktadır. Din, devrim sonrası din adamlarının ihtiraslarına göre bir statükoya dönüşür. Ve bu yüzden aslında dinin özünde içerdiği "isyan" mentalitesi, statükoyu oluşturan egemen dinci kesim tarafından şiddetle hedef gösterilir.

Mekke, tağuti(zulümkar) bir sistemle yönetiliyordu. Sömürücü egemen sınıf kızların köpekten bile aşağı olduğu toplum yaratmış, daha kötüsü en büyük sömürülerini din üzerinden sağlamaktaydılar. Parası olanın ücretini ödeyip zenci bir köle satın alabildiği, onun tüm ömrüne sahip olabildiği, lafın özü insanların biraz parayla Tanrı olabildiği bir toplumdu Mekke. Putlara tapmak bile paraylaydı. Hacc mevsimlerinde İran'dan Mısır'dan ithal putlar getirtiliyor ve insanlar bunlara parayla tapıyordu. Mekke'nin arkasokaklarında fuhşiyat almış başını gidiyor, kızlarını bunlardan korumak isteyen borç sahibi babalar doğan evlatlarını diri diri toprağa gömüyorlardı..

Ardından Muhammed adlı bir yiğit ve beraberindeki gençler bu sisteme isyan ettiler. Allah'ın yardımı da arkalarında oldu. Çünkü bu güçlü sistemle savaşmak son derece zordu. Ve Hira'da doğan ilahi isyan güneşi, Mekke'nin sokaklarına Muhammed ve arkadaşları tarafından göklere haykıra haykıra bağrıldı. Susturulamayan, dindirilemeyen bir sesti bu, bir isyan çığlığı.. Muhammed'in isyan hareketi durdurulamıyordu Mekkenin otoriter güçleri tarafından. Ve en nihayetinde Tanrı'nın yardımıyla devrim gerçekleşti seneler sonra Mekke'de azarlanıp, horlanan, sapık denilen, namaz kılarken başından aşağı pislikler dökülen o gençler; Mekkenin kapısına onbinler olup beyaz barış sancaklarıyla dayandılar. Medine'den sonra Mekke'de İslam Devrimi ile tanıştı.

İslam nedir İsyan nedir? Ne farkları vardır ki? Ortada bir zulüm varsa islam bu noktada İslam, isyan hareketi olur. Eğer işgal varsa direniş olur. Eğer savaş varsa, barış olur. Eğer haksızlık varsa, adalet savaşçısı olur. İslam ne demektir derseniz, isyan etmek değildir. İslam sadece yapılması gereken şeylerin tümünün bir adıdır. Bu yüzden İslam ve İsyan aynı cümlede dahi kullanılamaz diyen tüm insanlığa seslenişimizdir bu. İyilik, Esenlik, Adalet, Barış için yapılmayan isyana da isyan!

FEKKU RAGABE İNSİYATİFİ

0 yorum

Biz Şimdi İsyan Ediyoruz


Bu ses Mekke'nin sömürü düzeninde bir kaç âsinin ağzından sokaklarda yankılanan ve seneler sonra Rebeze çölünde toprağa gömülen bir ses değil. Bu ses okyanuslar ötesinde Chiapas dağlarında haykıran bir zapatistanın sesi, Gazze'de tanklara taş atan İntifada'nın çocuklarının savurduğu bir küfür, seneler öncesinde kendi topraklarındaki dağlarının tepesinden dans eden bir kızılderilinin şarkısı, Kürdistan'da mayınlara basan çocuklara yakılan bir ağıt, bir zılgıt.. Bu ses susturulamayan, çığ gibi büyüyen, korku gibi göklerde yankılanan, âsi, yaramaz ve görkemli bir ses. Kulaklarınızı tırmalayacak, hepinizi korkutacak. Bizden sakının, çünkü size isyan ediyoruz. Ve isyan sesimiz, bir çığ gibi büyüyor!

Fekku Ragabe İnternet'te dalga dalga isyanın sesi olacak...
http://fekkuragabe.blogspot.com/

2 yorum

Fekku Ragabe Manifesto

Yeryüzünde var olan kölelik sistemi, insanların boyunlarına geçirilen kölelik zincirleri; insanlığın özüne en büyük hakaret ve ihanettir.

Yine hem efendi olan hem de köle olan insanlığın başlattığı sosyal hareketlerin çoğunda sınıfsız bir toplum hayali kurulmuş, kölelerin ve efendilerin olmadığı, eşit haklar, eşit güçler ile yaşanılan bir dünya tasavvuru (ütopya) hayal edilmiştir.

Allah insanlığa Kur'an'ın Beled Sûresi'nde sınıfsız bir topluma ulaşmanın zor olduğunu fakat bu yolda ilerlemenin iyiliğe ve adalete inanan herkez için çetin bir sınav olduğunu ve yine bu yolda ilerleyenlerin de asıl "Erdemliler" olacağını Son Ahitin de tüm insanlığa hitap ettiğini bildirmektedir. Din, aslında sınıfsız bir toplum, efendilerin ve kölelerin olmadığı bir toplum vaadeder. Ama yozlaşan, ibadethanelere tapınaklara kıstırılan, sokaklardan soyutlanan, mistizmin şamanizmin paganizmin içinedahil olduğu, tahrif edilen, kasti olarak değiştirilen Din, modern dünyada Fekku Ragabe (Kölelere Özgürlük) mentalitesine tamamıyla zıt bir hal almıştır. Oysa İsâ'nın, Musa'nın, Muhammed'in mücadelesi tamamıyla eşitlik, özgürlük ve adalet mücadelesidir. Sınıfsız, efendisiz, kölesiz bir toplum mücadelesidir...

Ne mutlu inansa da inanmasa da "Fekku Ragabe" diyebilenlere. Yeryüzünde efendilerin ve kölelerin olmadığı bir Dünya için elele verelim. Hem inananlar, hem inanmayanlar bir olup zincirlerimizi kıralım!


FEKKU RAGABE İNSİYATİFİ